2 Eylül 2011 Cuma

hello world, goodbye cruelty

milyon yıldır yazmıyorum, hatta bakmıyorum bile bloguma. aklıma gelmiyor, canım çekmiyor, anlamsız falan geliyor. neden şimdi yazdığıma gelince anlamsız şeyler istiyorum. tatildeyim lan, tam vakti işte.

gerçi kimsenin sikinde de değildir. benim sikimde olmazdı en azından.

neyse. mezun oldum, avukat oldum. it gibi çalışıyorum falan. babam öldü, evi taşıdım, hala içiyorum, çok içiyorum, topuklu ayakkabı giyiyorum, artık memelerimi değil bacaklarımı açıyorum, kilo alıyorum sonra veriyorum, şimdi daha çok veriyorum, seviyorum, sevişiyorum, kavga ediyorum, barışıyorum, canım sıkılıyor, paranoyaya bağlıyorum vs vs.

ben de herkes gibiyim.

merhaba.

26 yorum:

  1. Merhaba. 2 sene ara vermek?

    YanıtlaSil
  2. Majör değişiklikler bazı alışkanları feda etmeyi gerektiyor galiba, yeni alışkanlıkları üzerine inşa ederken. 2 sene çok hızlı geçti, biliyor musun? İhya dönemine geldim belki de. Kim bilir, sen bilir misin?

    YanıtlaSil
  3. Bilmesine biliyorum aslında. Belki bir formülü vardır dedim. Majör değişiklik geriye dönmemek olurdu herhalde. Alışkanlık dönmekte mi döndüğün yerde mi, kim bilir, sen bilir misin?

    YanıtlaSil
  4. O zamanla şimdiyi aynı potada eritmek varken dönmek ne diye düşünülür ki? Ayakkabılar konusunda şansı yaver gitmeyen bir insanım ben, tembellik de var hafiften.

    YanıtlaSil
  5. Niye mi düşünülür? Şimdi ile o zamanı birbirinden ayırmak mümkün olmamıştır belki. Hiç başına gelmediğini söyleme.

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. Gözündeki lensi çıkardığında karşındakini, karşındakiyi karşındaki yapan özelliklerden soyutlamış şekilde görmen gibiyse ayıramamak, evet gelmiş olabilir. Peki sorarım; senin başına geldi mi? Sen bilir misin?

    YanıtlaSil
  8. Başına gelmek? Yüksek dereceli soyutlamana yüksek dereceli bir soyutlama yapmadan direkt yanıt veriyorum: Geçmişteki gelecekte yaşamak benim için artık hayat tarzı olmuş. Ama bundan vazgeçmeye çalışıyorum. Bugün mp3 playerda Back To The Future çalarken vapurda karşımda oturan adamın tişörtünde Back To The Past yazdığını fark ettim. Dönüş olanağını sıfırlayan şey dönülecek yerin tamir edilemeyecek kadar tahrip olduğuna inanmak oluyor. Oysa neden bir inşa olmasın hayat değil mi? Neden sürekli bir yıkım aynı zamanda bir inşa olmasın? Neden hoş ferah bir "ev" yerine bir inşaata dönmek daha az konforlu olsun? Ama bu neden lens taktığına göre değişir. Göz rengini değiştirmek için mi, daha iyi görmek için mi? Sen bilir misin?

    YanıtlaSil
  9. Geçmişteki gelecek... What if ile başlayan cümleler beynimde şimşek gibi çaksa da hoşuma gitti. Lens konusuna gelince... Lens takmadığıma göre cevap da değişir. Göz bozuk değil, rengini de pek salladığım söylenemez. Mesele daha iyi görmek için kullanmak gerekirse, daha iyi görünmenin de ikinci kuş olup olmamasıdır. İkincilik hoşuma gitmez, senin gider mi?

    YanıtlaSil
  10. Ben üçüncülüğü biliyorum ama aşkta ve savaşta, ikinciyi geçen kaçıncı olur, bilmiyorum. Yarışmalar hoşuma gitmez, aslında yarışan herkesi görebileceğin tek yer en arka sıradır. Akış yönünün tersine yüzmekte kahramanca bir yan yok ama giden ve kalan rolleri hep gidişten ve kalıştan çok sonra dağıtılır. Rolümü oynamakta gönülsüzüm ama çaresiz kalıyorum. Memeler ve bacaklar konusundaki hayranlık uyandırıcı geçiş saptamanın gölgesinde kalacak olsa da, benim de "ama"ların artma grafiğini okumakla ilgili geçiş esprilerim var. Bir fark yaratabilecek derecede müdahil olmak için zaman aşımı süresinin ne kadar olduğunu sen bilir misin?

    YanıtlaSil
  11. Ne kadar olduğunu bilirim, ama ne zaman başladığını kestirmekte zorluk çekerim. Keza kesilmiş mi, durmuş mu; bir de bu faktörlerin varlığını bilirim... Bunları düşünürken bir anda durur, bakarım ama sonra kendimi sorarım; ben söylemeden uygulanmaz ki zamanaşımı. Ayrıntının içinde boğulurken meselenin basit olduğunu fark ederim, sen fark eder misin?

    YanıtlaSil
  12. Dehşete düşerek fark ederim. İnsan nedir? Alışan bir memeli. Bu kadar basit. Bana bakıp dedi ki suya düşsek önce hangimiz boğuluruz? Buradaki faktörler, yüzme bilmediğin suda olduğu gibi yürümeyi bilmediğin Karaköy meydanda da kilon, akciğerlerinin kapasitesi, son aldığın nefesin miktarı ve yaşama direncin. Bunlar umutlu şeyler, meselenin basit olduğunu keşfetmenin mutluluğu ve gerisi. Ama Cansever'in bir şiirinde geçmiyor muydu? "Mutluyken de boğulabilir insan."

    Ama merhabanın basitliğindeki güzelliği görebiliyorum, alışan memeli gözlerimle. Ama hoşçakalın basitliğindeki şeyle baş etmenin yolunu anlamadım hiç, sen anlar mısın?

    YanıtlaSil
  13. 1.5 sene, 2 seneden fazla değil. Bence bu da bir şey. Hoşçakalın basitliği hiç söylemektedir. Bunda da baş edilmez, alışılır. Sen alıştın mı?

    YanıtlaSil
  14. Elbette alıştım. Evler alışkanlıktan yapılma. İlköğretim çocukları alışkanlık resimleri yapıyor. Cennetin yolları da eski evsahibeme göre plastik su şişelerinin kapaklarını nevrotik biçimde toplamakla ilgili bir alışkanlıktan yapılma. Ben de alıştım. Başka seçeneğim olsa da seçer miyim bilmiyorum. Sen seçer misin?

    YanıtlaSil
  15. Evet, seçerdim. Zira her geri dönüş alışkanlıkları palazladıkça, palazlanan alışkanlık geri dönmeyi kolaylaştırıyor. Geri dönmemek ise bilmediğin bir yolda karşına neler çıkacağını bilmediğinden her seferinde ezber bozuyor. Ve biliyor musun; o bilinmez yolda ilerlediğin zaman o yol sana uzun gelir. Geri dönüş ise bir o kadar kısa. Bu her seferinde beni şaşırtıyor ve ben bu şaşkınlığı sevdiğimden geri dönüyorum. Peki sen şaşırır mısın?

    YanıtlaSil
  16. Şaşırırım. Ursula "Asıl yolculuk geri dönüştür" demiştir. Geri dönüş dehşet verici bir düşünce. Anneannem bir keresinde parmağıma batan dikenin vücudumda ilerleyip kalbime saplanacağını söylemişti. O an fark ettim ki bu düşünce müthiş umut doluydu. Dikenin yolculuğu ve kalbe saplanması. Yıllar sonra, İstanbul'a dönerken şehrin zar zor ulaşabildiğim kalbine saplanır gibi Galata Köprüsü'nün altında oturup siyah bira ile karides sipariş etmiştim. "İşte" demiştim, "hepsi bu alışkanlığa geri dönmek için mi?" Oysa yolumu kaybetmeyi istemiştim ben. Peki sen de ister miydin?

    YanıtlaSil
  17. Alışkanlıklarım meğersem benmişim. Onları bırakmaya çalışırken kendimden vazgeçiyormuşum. Sen en son ne zaman kendinden vazgeçtin?

    YanıtlaSil
  18. Hiçbir zaman, sanırım. Topaçla oynadın mı hiç? En hızlı döndüğü an hareket etmiyormuş gibi görünür. Kendimden vazgeçmemem bu yüzden gerileme gibi göründü kimi zaman. Kimi zaman doğruydu da bu.

    Beni şekersiz kahve içmeye zorluyorlar. İnatla direniyorum. Şeker molekülleri kahve moleküllerine tutunsun ve onları sudan korusun istiyorum. Sen ister miydin?

    YanıtlaSil
  19. "Akan zaman değil mesafelerdir."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kürkçü dükkanım oldu burası, bu post; neden bilmiyorum. Hayatın karmaşasından kaçıp tanımadığım bir insanın kelimeleri arasına saklamak istediğimden belki. Kim bilir

      Sil
    2. Hiç tanışmamış olmamıza sadık kalmayı seviyorum. Hayatın basitliğinden kaçıyorum. Bir belgeselde, okyanusun artık ne kadar dibinde hatırlamıyorum, yeni keşfedilen bir derinlikteki tuhaf yaratık için anlatıcı "bilinmezliğini koruma eğiliminde, ayrıca bunun uğruna meraklarından da vazgeçiyor" demişti. Işıklarını söndürüp karanlığa gömüldü varlık. Sonuçta başka varlıklar karşısında varolma haklarını okyanusların bir vatandaşı olma tanımından almak yerine sakince kendi yoluna gidiyor. Bu önemsizliği seviyorum. Belgesel izlemeyi de bırakırım korkusuyla viskiyi bırakamıyorum. Belki ameliyat olup kendimi inşa etmeye başlamalıyım ben de. Büyük anlatıların uzağında. Bu postun altında. Hırssız, yarışsız. Belki de viskiyi bırakmamalıyım. Sen bırakır mıydın?

      Sil
  20. Bu sıralar her şeyi bırakmaya yakınım, buna kendim de dahil ama bu düşünce beni o kadar hasta ediyor ki daha çok üstüme gidiyor,temelimi daha da derinleştiriyorum ve kazdıkça milattan önce kalan eserler ortaya çıkıyor, kalakalıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Fütürist yanım bazen ağır bassa da geçmişin yüzüme bıraktığı izleri seviyorum ve kalıyorum öyle.Bu paramparça halimle ne yapacağımı artık bilmiyorum, üstelik bu sefer ruhen de değil. Ameliyat oldum ve yüzümün mevcut hali beni çok korkutuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Korku tuhaf bir duygu. Bir yandan hayatta kalma refleksi barındırıyor, umutvar bir şey; bir yandan eleştirel bir güç taşıyor... Belediyenin temizlik görevlisinin sokakta biriken çöpü toparlama tarzında bir kişisellik var, onu izlemek aynaya bakmak gibi. Bir bakış açısı var, belki bir "ameliyat" gibi, değiştiren bir şey, değiştirilebilir olmanın garantisi gibi. Ben böyle hissetmiştim. "Paramparça" olmakla parçalı olmak aynı şeyse, bu, insana toparlanma imkânı veriyor eninde sonunda. Bir serinlik veriyor.

      Sil
  21. Hayatımda aldığım en iyi kararmış. Ameliyat değil, ameliyat olma kararı. Küllerinden doğuruyormuş insanı.Bak hala bir sürü ufak şeyler öğreniyorum, sen öğreniyor musun?

    YanıtlaSil
  22. Öğreniyorum. Bazen yanlış öğrendiklerimden bazılarının bir şeylerin doğrusuna yer bırakmayacak kadar yer kapladığını falan; bazen de sandığım çapta bir insan olmadığımı...

    İnsanın kendini yeniden yoğurabilmesi ihtimali çok heyecan verici değil mi? O korkudan sonra ne geliyor? Sanki hiç duymadım. Sen duydun mu?

    YanıtlaSil